- Katılım
- 22 Kas 2021
- Mesajlar
- 526
- Tepkime puanı
- 11
Ukrayna-Rusya Savaşının Ülkemiz Tarım ve Sanayisine Etkileri
2020 Yılında başlayan küresel krizlerin sonuncusu da Ukrayna ve Rusya arasında patlak veren savaş ile taçlanmış oldu. Yakın zamanda rastlanmamış büyüklükte salgınların, kuraklıkların ardından son savaş olayı tüm Avrupa’yı etkisi altına aldı. Gıda Krizi, Birleşmiş Milletler’in önemli bir gündem maddesi olmaya devam ediyor.
Savaş sonrası ortaya çıkan Rusya’ya uygulanan ambargolar sadece Rusya’yı değil en önemli ticari partnerlerinden biri olan ülkemizi de çok büyük ölçekte etkilemeye başladı. Rusya’dan yapılan ihracatların durma noktasına gelmesi ile başta ülkemiz olmak üzere bir çok komşu ülke tarımsal politikalarını baştan dizayn etmek zorunda kaldı. Rusya coğrafyası gereği çok büyük tarım arazilerine sahiptir. Öyle ki Türkiye yüzölçümünün iki katı kadar bir coğrafya da sadece buğday üretimi yapılmaktadır. Dünyanın bu büyük ölçekte üretimden bir anda mahrum kalması neticesinde başta hububat olmak üzere büyük bir gıda krizinin gelmesi bekleniyor. Türkiye, geçmişten gelen tarımsal bilgi ve tecrübeleri ile ve aynı zamanda büyük tarım arazileri ile kendisine yetebilecek bir potansiyele sahip. Fakat bunun için doğru politikaların ve desteklemelerin yapılması son derece elzem bir öneme sahip. Savaşın seyrinin hala kestirilememesi ve batı dünyasının son derece sert ambargolar uygulaması nedeni ile krizin boyutunun yarın dünden daha büyük sorunlar getireceğine artık kesin gözüyle bakılıyor.
Bu krizin ülkemiz adına fırsata dönüşmesi yapılacak doğru hamlelere bağlı. Rusya’dan oluşan boşluğun ülkemiz tarafından doldurulması sonucunda Türkiye bu krizden fayda sağlayarak çıkabilecek güce sahiptir. Bunun için tarım kapasitesinin tamamına yakınının kullanılması gerekiyor. Buğdayın ithal edilme oranlarının her geçen gün ülkemiz adına artması sonucunda krizin ülkemizi derinden vurması bekleniyor. İthal edilen buğdayların gıda sektöründe girdi olarak kullanıldığını biliyoruz. Avrupa’nın en büyük bisküvi ve makarna ihracatçılarından biri olan ülkemiz bu gücünü koruması gerekiyor. Halihazırda üretilen buğdayın iç tüketimi karşılayacağı ön görülürken sanayi sektörü açısından krizin zararlarını görmeyi bekliyoruz.
Atılması gereken adımlara gelecek olursak, Türk Hükümetinin çitfçiyi destekleme projelerine acil olarak el atması gerekiyor. Buğday üretiminin iç tüketimi karşılamasının yanı sıra sanayi için de ihtiyaç duyulan girdi buğday ve un miktarını yakalaması gerekiyor. Bunun içinde üreticilere düşük faizli kredilerin yanı sıra hibe projelerinin de önemi her geçen gün artıyor. Topraklarını terk eden çiftçilerin tekrar topraklarına dönmesi adına teşvik programlarının artırılması da alınacak önlemlerden birisi. Desteklenen çiftçiler ile realist hedefler doğrultusunda zamanla hedeflere ulaşılması gerekiyor. Hükümet, çiftçi ve halk olarak el ele verilmesi ve bu zor günlerin etkisinin en aza indirilmesi hedeflerine ulaşılması gerekiyor. Tarımsal gücünü ve potansiyelini kullanmasını bildiğimiz takdirde ortaya çıkan global kriz sonucu Rusya’nın bıraktığı boşluğu ülkemizin doldurmaması için hiç bir neden bulunmuyor.
2020 Yılında başlayan küresel krizlerin sonuncusu da Ukrayna ve Rusya arasında patlak veren savaş ile taçlanmış oldu. Yakın zamanda rastlanmamış büyüklükte salgınların, kuraklıkların ardından son savaş olayı tüm Avrupa’yı etkisi altına aldı. Gıda Krizi, Birleşmiş Milletler’in önemli bir gündem maddesi olmaya devam ediyor.
Savaş sonrası ortaya çıkan Rusya’ya uygulanan ambargolar sadece Rusya’yı değil en önemli ticari partnerlerinden biri olan ülkemizi de çok büyük ölçekte etkilemeye başladı. Rusya’dan yapılan ihracatların durma noktasına gelmesi ile başta ülkemiz olmak üzere bir çok komşu ülke tarımsal politikalarını baştan dizayn etmek zorunda kaldı. Rusya coğrafyası gereği çok büyük tarım arazilerine sahiptir. Öyle ki Türkiye yüzölçümünün iki katı kadar bir coğrafya da sadece buğday üretimi yapılmaktadır. Dünyanın bu büyük ölçekte üretimden bir anda mahrum kalması neticesinde başta hububat olmak üzere büyük bir gıda krizinin gelmesi bekleniyor. Türkiye, geçmişten gelen tarımsal bilgi ve tecrübeleri ile ve aynı zamanda büyük tarım arazileri ile kendisine yetebilecek bir potansiyele sahip. Fakat bunun için doğru politikaların ve desteklemelerin yapılması son derece elzem bir öneme sahip. Savaşın seyrinin hala kestirilememesi ve batı dünyasının son derece sert ambargolar uygulaması nedeni ile krizin boyutunun yarın dünden daha büyük sorunlar getireceğine artık kesin gözüyle bakılıyor.
Bu krizin ülkemiz adına fırsata dönüşmesi yapılacak doğru hamlelere bağlı. Rusya’dan oluşan boşluğun ülkemiz tarafından doldurulması sonucunda Türkiye bu krizden fayda sağlayarak çıkabilecek güce sahiptir. Bunun için tarım kapasitesinin tamamına yakınının kullanılması gerekiyor. Buğdayın ithal edilme oranlarının her geçen gün ülkemiz adına artması sonucunda krizin ülkemizi derinden vurması bekleniyor. İthal edilen buğdayların gıda sektöründe girdi olarak kullanıldığını biliyoruz. Avrupa’nın en büyük bisküvi ve makarna ihracatçılarından biri olan ülkemiz bu gücünü koruması gerekiyor. Halihazırda üretilen buğdayın iç tüketimi karşılayacağı ön görülürken sanayi sektörü açısından krizin zararlarını görmeyi bekliyoruz.
Atılması gereken adımlara gelecek olursak, Türk Hükümetinin çitfçiyi destekleme projelerine acil olarak el atması gerekiyor. Buğday üretiminin iç tüketimi karşılamasının yanı sıra sanayi için de ihtiyaç duyulan girdi buğday ve un miktarını yakalaması gerekiyor. Bunun içinde üreticilere düşük faizli kredilerin yanı sıra hibe projelerinin de önemi her geçen gün artıyor. Topraklarını terk eden çiftçilerin tekrar topraklarına dönmesi adına teşvik programlarının artırılması da alınacak önlemlerden birisi. Desteklenen çiftçiler ile realist hedefler doğrultusunda zamanla hedeflere ulaşılması gerekiyor. Hükümet, çiftçi ve halk olarak el ele verilmesi ve bu zor günlerin etkisinin en aza indirilmesi hedeflerine ulaşılması gerekiyor. Tarımsal gücünü ve potansiyelini kullanmasını bildiğimiz takdirde ortaya çıkan global kriz sonucu Rusya’nın bıraktığı boşluğu ülkemizin doldurmaması için hiç bir neden bulunmuyor.